ANADOLU’NUN TÜRK YURDU HALİNE GELMESİ

ANADOLU’NUN TÜRK YURDU HALİNE GELMESİ


(MOĞOL – TÜRK MÜCADELESİ I)


Murat DEMİR


Gölhisar Milli Eğitim Şube Müdürü


Tarih Öğretmeni


Türk’ün tarih boyunca ilerleme çizgisi “ batı yönünde “ olmuştur. Hocam, Prof. Dr. Bahaettin ÖGEL’in anlatımıyla süt kazanının kaynayıp-taşması gibi Orta Asya’da taşmış, taşırdığı nüfus ve yarattığı hareketlilik “Dünya Tarihine” damgasını vuran sonuçlar yaratmıştır. Bu taşmalardan birisini de yaratan “Türk-Moğol” mücadelesidir. Türklerin ve Moğolların arasındaki mücadele tarihimiz açısından en önemli sonucu Anadolu’daki mevcudiyetimiz ile noktalanmıştır. Yazımızda bu mühim olayın seyrini ve sonuçlarını siz okuyucularımıza aktaracağım.


Sultan Sencer’in 1097 yılında ülkesindeki bütünlüğü sağlamak amacıyla barışcı yöntemleri benimsemiş ve Harezmşah unvanıyla Anuştekin’i vali tayin etmişti. Anuştekin bir müddet sonra, bu vassal durumdan kurtulmak isteyerek bağımsızlık sevdasına düştü. Bu durum karşısında valilik makamı Anuştekin’in üzerinden alındı. Harezmşah bu durum üzerine hala şaman özellikleri gösteren Karahitayları Selçukluların üzerine kışkırttı. Sultan Sencer, yapılan saldırılar üzerine yenilgiler aldı. Anuştekin, bu durumdan yararlanmak istediyse de başarılı olamadı. Anuştekin’in, 1156’da ölümü üzerine yerine İl Arslan geçti. O’nun zamanında Harezmşahlar nüfuz alanları üzerinde tam ve kesin bir hâkimiyet sağladı. Gurluların (Afgan halkı), Gazneli Devletine isyanı ve arkasından Selçuklu sınırlarına girişi üzerine Sencer bu boyu yenilgiye uğrattı. Ama arkasından Karahitaylar tarafından yerlerinden edilen Oğuzlarla savaşmak zorunda kaldı ve esir düştü. 1153 yılında Oğuzlar, Sencer’i üç ay hapis ettilerse de Sencer hapisten kaçmayı başardı. Fakat durumu toparlama fırsatı bulamadan 1157 yılında öldü. Önü alınamayan Oğuzlar, Sencer’in ölümü üzerine yağma ve talan faaliyetlerine başladılar. Sencer’in yerine tahta geçen ama vasisi tarafından idare olunan Mahmut, bir müddet sonra tahtan indirildi. Vasilik görevini yürüten Müeyyed, II. Alâeddin Mahmut’u tahtan indirdikten sonra vefat eden İl Arslan’ın iki çocuğu arasındaki taht kavgasına karıştı. Tekiş, büyük kardeşini öldürdükten sonra devletine ve oğuzlara hâkim olmayı başarır. Gurluların ilgi yönü de Gaznelilerin Hindistan’daki topraklarına yönelince devlet 1193’den 1200 kadar rahat bir döneme girer. 1204 yılında Tekiş’in ölümü üzerine yerine Alâeddin Mahmut geçmiştir. Bu durumu fırsata çevirmek isteyen Gurlular Harezmşah ordusunu yenilgiye uğrattıysalar da geri çekilirken Karahitayların ani saldırısına uğrayarak orduları imha olmuştu. Tekiş daha sağılığında 1196 yılında batı sınırını kuvvetlendirme yoluna gitmişti. Abbasi Halifesi Nasır’ın kendisine karşı girişimlerini kırmaya çalıştı. Alâeddin Mahmut devrinde 1212 yılında Karahitaylılara son verildi. Fetihlerine devam ederek, İran’ın güneyini ve batısını aldı. Halife Nasır’ın sınır boylarındaki sportmen kulüplere nüfuz etmek istemesi gibi tertiplerine karşılık, Bağdat üzerine gönderilen ordu olumsuz kış koşulları yüzünden geri dönmek zorunda kaldı.(1)



Harezm Bölgesi, Aral Gölü’nün güneyinde düşen Hive ve Ceyhun Irmağı’nın kuzeyindeki bölgeleri içerisine alıyordu. Buralarda Uzak Aysa ile Orta Doğu’yu birbirine bağlayan önemli ticari yollar geçiyordu. Harezm Bölgesi’nin stratejik önemini kavrayan Cengiz Han, Doğu daki hesaplaşmasını tam olarak bitirdikten sonra bu bölgeye dönmek niyetindeydi. Ticari ilişkilerin geliştirilmesi ve sağlama alınması için her iki devlet arasında elçiler gidip gelmeye başladılar. Cengiz Han’a bağlanmak istemeyen Merkitler, Kıpçak illerine sığınmışlardı. Bunları takip eden bir Moğol Ordusu Harezmşahların egemenliğindeki Kıpçak topraklarına girince Moğolların daha şimdiden başını ezmek isteyen Harezmşah hükümdarı fırsat bilerek Moğol Ordusuna saldırdı. Fakat sonuç hükümdar için kötüydü çünkü esir düşmüştü. Celaleddin Harezmşah, babasını bu kötü durumda kurtardı fakat başarıyı daha ileriye götüremedi. Harezmşah devlet erkanına bu küçük Mogol ordusuyla baş edememenin yarattığı moral çöküntüsü sarmıştı.


Cengiz’in göndermiş olduğu kervan Otrar valisi tarafından (Halbuki ticari antlaşmalara göre Harezmden Moğolistan’a gönderilen ticaret kervanı Moğollarca iyi karşılanmıştı.) kervancıları öldürtüp malları yağmalamıştı. Cengiz Han, bir elçilik heyeti göndererek Otrar Valisi Yınal’ı kendi birliklerine teslim edilmesini istedi. Cengiz’in elçisi, Muhammet Harezmşah emriyle öldürülünce, Cengiz doğudaki kuvvetlerini de çağırarak üç koldan saldırıya geçme emrini verdi. Sefere çıkmadan önce kurultayını toplayan Cengiz kendisinden sonra tahta çıkacak olan oğlu Ögeday’ı kurultaya önerdi. Moğol ordusunun Harezmşah ülkesine doğru ilerleyişi sürerken durumun vahameti Harezmşahlıların devlet erkanında tam bir fikir karışıklığına yol açtı. Önlerindeki problem gelen Moğol Ordusunun nasıl karşılanacağı ve uygulanacak savaş taktiğinin ne olacağıydı? (2) Devletin ileri gelen askeri kumandanları, Moğol Ordusunun yıpratılmasına yönelik taktik öneriyorlardı. Kısa ve kesin vuruşmaya yönelik yıpratma savaşlarının Moğolların hızın keseceğini ve Moğolistan’a geri dönmek zorunda kalacaklarını hükümdara beyan ediyorlardı. Celaleddin Harezmşah ise ana kuvvetlerin geride tutularak Moğol Ordusunun yorulması beklemek ve bu ana kuvvetlerle saldırmak düşüncesindeydi. Muhammet Harezmşah ise bu kuvvetlerin karşısında bir muharebeden çok her kentin kendi kendini savunması niyetindeydi. Kendi kararını uygulayarak ordusunu Harezm şehirlerine bölüştürdü. Muhammet Harezmşah’ın bu pasif duruşu Harezm kentlerinin Moğollar tarafından çiğnenmesine neden oldu. Başkent Gürgenç’te tam bir katliam yaşandı. Koca Harezm Ülkesi Moğol hâkimiyetine geçmişti. Muhammet Harezmşah’ın sığınacak yeri kalmamıştı, nihayet Hazar Denizi’ndeki bir adada saklandı. 1220’de saklandığı adada öldü. Muhammet Harezmşah’ı kefenlenecek bezi bile bulunamamış ve bir adamının gömleğiyle kefenlenmiştir. Bu durum hazin tablonun ne kadar vahim sonuçla noktalandığının resmidir. Babasının yerine geçen Celaleddin Harezmşah, Devleti kurtarmaya çalıştı, on yıl süren mücadelesi sonucu Moğollar önünde hep gerileme durumuna düştü.(3)


Celaleddin Harezmşah, Moğolların takibatını atlatarak Horasan illerine geçmeyi başardı ama kardeşleri onun kadar şanslı değildiler. Gazeneyi fetih ettikten sonra, toparlanmaya çalıştı. Bir ordu vücuda getirmeyi başardı. Bir Moğol ordusunun yenmeyi başardıysa da sonu gelen bir başarı olmadı. Bu duruma sinirlenen Cengiz hemen keskin bir orduyu Celaladdin’in üzerine gönderdi. Celaleddin Harezmşah, Hindistan yoluna dönmeyi en uygun hareket olarak görüyordu fakat takip deki ordu yetişerek O’nun ordusunun kılıçtan geçirdi. Celaleddin, Hindistan’da üç yıl kaldı. 1224’de hazırlıklarını tamamladığının kanaatini getirerek Kirman bölgesine geçti, hızla İran’ın güneyini, batısını ve Güney Kafkasya’yı kendisine bağladı, sanki bir mucize yaratmıştı, yıkılan devleti diriltmişti.


1228 yılında İsfahan yakınlarında bir Moğol ordusunun yenmeyi bile başarmıştı. Bu konjoktör de tarihi bir fırsatı da kaçırmıyor değildi. Çünkü Eyyübi ve Selçuklu unsurlarıyla bir araya gelebilseydi, çekirge sürüsü gibi ortalığı perişan eden Moğol istilasına karşı bir bent oluşturabilirdi. İsfahan başarısı zaten Celaleddin’in objektifliğini yitirmesine neden olmuştu. Gururu ve kibrinden kimse yanına bile yaklaşamıyordu ve nihayet yanlış hamleyi Ahlat da yaptı. O’nun Ahlat’a saldırısı güç birliği yapacağı unsurları karşısına almasına neden oldu. 1230 da cereyan eden Yassı-çimen savaşını kaybetti. Aldığı topraklar elinden çıktı. Sanki başarıları bir saman alevine dönüşmüştü. Üstelik Moğollara karşı rüştünü göstermek isteyen Ögeday, Cengizi’in ölümü üzerine Han seçilmiş ve bu ezeli düşmanını kesin kez ortadan kaldırmak niyetiyle bir ordu göndermişti. Durumun önemini anlayan Celaleddin, Selçuklu unsurlarından ve Eyyübilerden destek istediyse de gözde yer olan Ahlat’a saldırısından dolayı destek görmedi. Son çare olarak Mugan bölgesinden yardım ve asker toplama telaşına düşen Celaleddin aslında kendisinin sonunu hazırlayan Moğol baskınına uğradı, ağır kayıplar verdi. Aras ırmağı boylarına çekildi, toparlanmaya çalıştıysa da amansız Moğol takibinden kaçmaya başladı. Bu takiplerin ne ile sonuçlandığını çok iyi biliyordu, çünkü kardeşlerini de böyle kayıp etmişti. Denir ki O’nu pek de tanımayan bir Kürt tarafından Ahlat’ın öcünü almak için 1231 yılında öldürülmüştür.(4) Celaleddin Harezmşah’ın ölümüyle Harezmşahlar Devleti tarihe karışmıştır. Unutulmamalıdır ki Celaleddin Harezmşah tarihimizin mümtaz kahramanlarından biridir. Sadece yenenler, başarı sağlayanlar kahraman olarak telakki ediliyorsa da Celaleddin de, yaptığı mücadelelerle kahraman olduğunu ispatlamıştır. Uzak görüşlülüklerinin kıtlığı, tahlil yapmadaki eksiklik onun kahramanlığını engelleyen unsurlar olmamalıdır.


Anadolu’yu besleyen Türk göçünün ana kaynağı Horasan’dır. Gazneli baskısı Oğuzların Horasan’da birikmesine neden oldu. Oğuzlara karşı ittifak yapan Karahanlı ve Gazneli unsurları oğuzlara karşı katliamlara varan kıyımlar yapıyorlardı. Daha başında Arslan Yabgu’ya yapılan tuzak ve Himalaya dağlarına hapis edilmesi oğuzlara duyulan husumetin ilk belirtisiydi. Cent Meliki bile Oğuzlara düşmandı, imha politikaları uyguluyordu.


Selçuk’un Oğuz Yabgu Devleti’ne olan küskünlüğü ve sonucunda Cent şehrine gelerek yerleşmesi sonucunda Müslüman olmuştu. İslamiyet’in Oğuzlar arasında hızla yayılması sonucunda aralarında birleştirici unsur olarak görmekteyiz. Selçuk’un torunları olan Tuğrul ve Çağrı Beyler (5), askeri başarılarıyla daha da güçlendiler. Çağrı Bey’in Anadolu’ya ilk seferi biraz da keşif niteliğindedir. Çağrı Bey emrin deki birlikler ile Horasan- Azerbaycan hattı üzerinden Anadolu’ya girdi ve Van Gölü çevresinde ki Ermenileri yenilgiye uğrattıktan sonra Gürcistan üzerine yönelip Anadolu’dan çıktı. Bu süreç içerisinde Oğuz Yabgu Devleti içerisinde hâkim unsur olan Kınık Boyu, hâkimiyetini Yazır Boyuna kaptırmıştı. Kınık Boyu bu durum karşısında Azerbaycan’a doğru harekete geçer. Horasan’da Selçuklulara, oğuzların katılımda devam etmektedir. 1038 ‘de Nişabur’un alınması ve 1040 yılında vuku bulan Dandanakan Zaferiyle Selçuklu Devleti kesin kez kurulmuştu. Selçuklu fetihleriyle, Anadolu’ya Türkler gelmeden önce Selçuklular, İran, Afganistan ve Batı Türkistan’da durumlarını kuvvetlendirme politikalarını güttüler. Oğuzların adım adım Anadolu Yarımadasına yaklaşmaları 1040 Dandanakan Zaferi’nden sonra başlamıştır. Bu arada Irak da bulunan bir Oğuz topluluğu Tuğrul Bey’in baskısı sonucu Azerbaycan’a geri dönmüştür. Bizans’ın Doğu Anadolu’daki Ermeni Prensliklerini kaldırması sonucu oluşan boşluk Oğuzların, Doğu Anadolu üzerinden Anadolu’ya girmelerini kolaylaştırdı. 1048 yılında vuku bulan akında (İbrahim Yınal’ın komutanlığında) Trabzon ve çevresinin keşfi yapıldı. Bu kolay elde edilen yerleri İbrahim Yınal, Tuğrul Bey’e vermeye yanaşmaması yüzünden Tuğrul Bey takriben yüz bin kişilik kuvvetle yola çıktı, İbrahim Yınal’ın af isteğini kabul etti. İki yıl sonra da Bizans İmparatorluğu, Tuğrul Bey’in isteklerini kabul etti ve vergiye bağlandı. Fakat dört yıl sonra bu barış koşullarını tek taraflı bozan Bizans ‘ın üzerine sefere çıkıldı. Malazgirt kalesi kuşatıldı ve Anadolu’nun derinliklerine yıpratıcı akınlar düzenlendi. Siyasi gelişmeler Tuğrul Bey’in Anadolu ile ilgilenmesini biraz geciktirdi.(6)


Tuğrul Bey’in ölümünden sonra başa Alp Arslan geçitti. İç mücadelelerden başarıyla çıkınca, Güney Kafkasya ya ve Anadolu’ya sefer düzenledi. 1064’de Ermenilerin en önemli merkezi olan Ani şehrini aldı. Gürcistan’a iki sefer düzenledi. Sınır boylarına daha önceden görevlendirdiği özellikle hükümdar ailesi mensup akrabaları olan Süleyman ve Mansur Beyler, Anadolu’nun içlerine varan seferler düzenlediler. Bu seferler sonucunda Anadolu artık Türklerin yerleşmesine açık bir zemin olmuştu. Özellikle Afşin Bey, Anadolu’ya güneyden girmiş Harran, Urfa ve Antakya yörelerini ele geçirmişti. Bizans İmparatorluğu’nun karşı saldırısı üzerine Suriye içlerine çekilmişti. Bir başka Türk kuvveti Sakarya boyları çevresindeydi. 1070 yılında Alp Arslan, Şii Fatimiler üzerine yöneldi. Bu sırada Bizans İmparatorluğu’nun büyük bir ordu ile Anadolu içlerine girdiği haberi kendisine ulaşınca geri döndü. Bizans İmparatorluğu, Türk kuvvetlerinin Anadolu’nun her yerinde cirit atmasını engellemek ve bu işi ebediyetten kapatmak istiyordu. Her iki ordu Malazgirt yakınlarındaki Rahva ovasında karşılaştı. Bizans birliklerinin Malazgirt’te ilerleyişi sırasında özellikle Ermenileri kılıçtan geçiriyordu. Bazı Ermenilerden de ordusuna takviyede bulunuyordu.


Türk kuvvetlerinin sahte ricatına aldanan Bizans kuvvetleri büyük bir yanılgıya düştüler, Bizans kuvvetlerinin içinde bulunan Uz ve Peçenek birlikleri de Selçuklu saflarına geçince tarihi zafer kazanılmış olundu. Bizans İmparatoru Diogenes esir edildi. Alp Arslan esir imparatora iyi davrandı. Yıllık vergi vermesi koşulunda serbest bıraktı. Bu sırada İstanbul’da tahta geçen yeni imparator Diogenes’in gözlerine mil çektirmesi üzerine Alp Arslan antlaşmayı kaldırdığını ve komutanlarına Anadolu’nun fetihini tamamlamalarının emrini verdi. Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Alp Arslan’ın Malazgirt Zaferidir. Fakat fetih emrini vermesi Anadolu’nun Türk yurdu haline gelmesindeki birinci önemli olaydır. İkinci önemli olay ise Moğol saldırısı sonucu yaşanan vahşetten dolayı Türk kütlelerinin Anadolu’ya gelmesidir. (7) Alp Arslan bu tarihi zaferinden (1071) sonra Türkistan üzerine sefer düzenledi. Fakat 1072 yılında Barzam Kalesi muhafızlarından birisinin saldırısı üzerine vefat etti.





…………………………………………………………………………………………………



1-Geniş bilgi için Turan, Osman - Selçuklular Tarihi ve Türk –İslam Medeniyeti İst.1958, Kafesoğlu, İbrahim- Harezmşahlar Devleti Tarihi TTK Ank. 1992


2-Moğolların atlı göçebe bir toplu olmaları asabiyle Cengiz O zamana kadar görülmemiş çok kısa sürede insanı paniğe iten baskın -lar yapıyor ve bu sayede kazanmasını biliyordu. Sahte ricatı çok başarılı bir şekilde uyguluyordu.


3-Kafesoğlu, İbrahim- Harezmşahlar Devleti Tarihi s.268-285, TTK Ank. 1992


4-Geniş bilgi için Çeçen, Anıl-Türk Devletleri, İnkılap Yayınevi, İst. 1986 – İ.A- C. 5/1-Çağatay, Neşet- İslam Ulusları ve Devletleri Tarihi TTK Ank.1992


5-Selçuk’un Mikail, Arslan, Yusuf ve Musa adında dört çocuğu vardır. Tuğrul ve Çağrı Beyler Mikail’in çocuklarıdır.


6-Halifeyi baskı altında tutan şii baskısını dağıttı. 1062 yılında halifeyle damat oldu. Abbasi Halifesine “Sen Ahiret işleriyle uğraş Dünya İşleri benimdir.” Demiştir. Tuğrul Bey, Türk’ün laiklik anlayışının temelini atan devlet adamıdır. Bir yıl sonra (1063) vefat etti.


7-Abbasiler döneminde Avasım bölgesine Türkler yerleştirilmişse de daha sonraki dönemde Bizans saldırılarından dolayı bu aileler yerlerinden ayrılmak zorunda kaldılar. Yerlerinden ayrılmayanlar ise Bizans tarafından yok edildiğini dönemin Arap tarihçileri tarafından öğrenmekteyiz.


Hiç yorum yok: