OSMANLI İMPARATORLUĞU DEVLET YAPISI

EGEMENLİK VE DEVLET YAPISINA BAKIŞ ( I )
Murat DEMİR

Gölhisar İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü

Tarih Öğretmeni






Yönetim Sisteminin Özellikleri ve Yapısı:
Osmanlı Devleti mutlak monarşiye sahip bir Türk İslam Devletiydi. Temel hukuk düzeni şeriata* dayanıyorsa da Türk’ün kendine has yaklaşımı belirleyici unsur olmuştur. Fıkıh kurallarının belirlenmesine ilişkin Kuran sonra Hadis’e oradan da olmayan sorunları hal etmek için Kıyasa gidilmiştir. Kıyasla çözülemeyen sorunları çözmek için icma yoluyla çözme yoluna gidilmiştir. Osmanlı Devleti klasik dönemine XV YY ve XVI.YY’da ulaşmıştır. Osmanlı Devleti genişlediğinden şeriatın müsaade ettiği ölçüde örfi hukuku meydana getirmeye başladı. Padişahın mutlak iradesine dayanan fakat zaman ve zemine bağlı olan kurallarla örf* denilmiştir.
Osmanlı Padişahları, Osmanlı toplumunun kabul etmeyeceği şeyleri kural olarak getirmemiştir. Ortada İslam Hukukunun hüküm eksikliği olan konularda örfi hukukla kapatılmaya çalışılan girişimler hep olmuştur. Yani örf, şeriatın izin verdiği ölçüde Osmanlı Padişahının koyduğu kurallardır. Genelde örf şeriatın yetersiz kaldığı veya olmadığı zaman ortaya konulmuştur. Örfün ortaya konuluş şekliyle padişahın mutlak iradesini göstermiştir. İslam Hukukunda şeriatı uygulayan ve kuralları koyan hükümdara ulu’l-emr denilmiştir. Osmanlı Devleti’nde ulu’l-emre padişah denilmiştir. Ulu’l-emr (Padişah) tebaaya karşı sorumluluğu yoktur. Fıkıh reayadan ulu’l-emre karşı itaat istemiştir. Şeriat açısından ulu’l-emrin reayaya karşı değişmez ve tartışılmaz yetkileri vardır. Ulu’l-emr açısından reaya Allahın emaneti olarak görülürdü (vedia), İslam hukuku açısından temel unsur adalettir. Padişah mutlak derecede adil olmak zorundadır. Yoksa mutlak yönetimi her an sarsılabilirdi. Peki Ulu’l-emr reaya’yı nasıl yönetecekti, bu yönetim tarzı ve sistemi nasıl olacaktı? Osmanlı Devleti mutlak idare üzerine dayandığına göre ve idarenin tecelli etmesi yönünde “Kul Sistemi” ve “Tımar Sistemi” oluşturulmuş hiyerarşik bir düzenle iki sistem bir birine bağlanmıştır. Osmanlıda ki kul kavramı köle anlamında olmadığını itaat eden anlamına gelmektedir.

Padişah mutlak otoritesini Tımar Sistemi üzerine Kul Sistemiyle kurar. Kul Sisteminin başında saray vardır. Bunun altında devşirme sistemi bir alt sistem olarak gelmektedir. Devşirme edilenler (pençik kanunu) seçilerek saraya kadar kadar geliyordu. Devşirmeler padişaha tam bağlılıklarını gösterdikleri için yönetici oluyordu.Devlet kademeleri içerisinde yükseliyorlardı. Yükselmenin en üst basamağı ise sadrazamlıktı.

Osmanlı ülkesinin her yanında toprak üstünde tasarrufta bulunanların üzerinde devlet adına görevliler vardı. Bunlara sipahi veya zaim denilirdi. Bunlar devletten maaş almazlardı. Devletin isteyeceği bir takım vergileri devlete vermeyerek devletin toprak üzerindeki reayadan isteyeceği bazı vergiler kendilerine tahsis edilmişti. Devlet bunun karşılığında bunlardan askerlik hükmünü yerine getirmelerini istemiştir. Bunlar bulundukları yerlerde hem asker hem de yönetici olmuşlardır. Bazen de birkaç görevi yerine getirmişlerdir ( askerlik, yöneticilik, vergi toplama, güvenlik sorumluluğu gibi).

…………………………………………………………………………………………………...

*Şer:yol, şeriat ise izlenecek yollar demektir.


*Örf: İki anlamı vardı. Padişahın mutlak iradesine bağlılıktır. İkincisi ise milletin, halkın veya topluluğun kabul ettiği kurallardır.

Osmanlı Devleti’nde saray “Birun” ve “Enderun” olarak iki kısma ayrılırdı. Enderun Osmanlı Padişahının özel hayatının* geçirdiği yerdir. Birun ise saray bürolarının bulunduğu yerdir. Osmanlı sarayında göge yükselen kuleler adaletin yüceliğini ve büyüklüğünü gösterir. Bundan dolayıdır ki Osmanlı sarayının bir diğer adı da Der-i Merc-i Adalet’tir. Sarayda enderunla birun arasında Babü’s-sade Kapısı bulunurdu. Bu kapının sorumlusu Babü’s-sade Ağasıdır. 1360 lardan sonra Acemi Oğlanlar Türk ailelerin yanına verilmiş ve bunlar Türk gibi eğitilmiştir. Bunlar iki kaynağı besleyecek şekilde yönlendirilmiştir. Yanı ya asker olmaları için Acemi Oğlanlar Ocağına alınmış ya da Enderun’a seçilmişlerdir. Acemi Oğlanlar Ocağına gönderilenler daha sonra Yeniçeri Ocağına seçilirlerdi yanı yine padişaha-saraya- bağlanırlardı. Bunlar daimi ordunun* ana omurgasını oluştururdu. 1360 yılından dünyanın diğer mutlak devletlerinde profesyonel ordunun olmadığını buradan belirtmek isteriz. Yeniçeri Ocakları, İstanbul’a alınmadan önce Gelibolu’da mukimdiler.

Enderun’un en büyük özelliklerinden biride okul görevini yerine getirmesidir. Enderun’daki odalardan diğer odaya geçişlerde en yetenekli devşirmeler geçerdi. Bir üst basamaktaki odaya geçemeyenler yeniçeri ocağına gönderilirdi. Birun’ da yeniçerilerin ortaları bulunurdu. Altı Bölük Halkı diye kapıkulu birliği bulunurdu. Yeniçeri zabıtına eş olarak Altı Bölük Ağaları mevcuttu. Bunlarda direk Osmanlı Padişahına bağlıydılar. Enderun’un en başında Has Oda bulunurdu. Acemi Oğlanlar derece olarak en alt odadan eğitim ve öğretimine başlardı. Öğretim süresi10-15 yıl sürerdi. Has Odaya yükselenler Padişaha bağlılıklarını ispatlamışlardır. Buralardan çıkanlara devlet kademeleri için görev verilirdi. Yani mezunlar ilerde Yeniçeri Ağası, Sancak Beyi veya Beylerbeyi olabilirdi. Beylerbeyliğinden vezarete oradan da Divanı-ı Hümayuna yükselebilirlerdi.

Bu yapı ve işleyiş XVII YY’ın ortalarına kadar sürdü. Özetle Padişah Ulu’l-emr ‘in yöneticiliği altında Kul Sistemi vardır. Kul Sistemi Tımar Sistemini idare eder. Tımar Sistemi de reayayı idare eder. Devşirme edilenler Türk ailelerine verilirdi. Türk ailelerinde eğitilenler Acemi Oğlanlar Ocağına alınırlar, yeniçeri ocağına alınır veya Enderun’a alınırdı. Enderun’dan mezun olanlar Kul Sistemine dâhil olurlardı. Bu sistemin yetkilerini ve üst konumunu kullanarak Tımar Sistemini idare ederlerdi.

Divan- Hümayunun Özellikleri ve Yapısı:

Osmanlı Sarayında Kubbe Altında divan teşkilatı bulunurdu. Aynı zamanda divandan önce Babü’s-sade Kapısında Osmanlı reayasının özellikle yönetim konusunda şikayetlerini ulaştırdığı bürolar bulunurdu. Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren şikayetler doğrudan doğruya divana yapılmaya başlandı. Divan-ı Hümayun’un iki önemli niteliği bulunurdu. Bu niteliğiyle üst örgüttür. Bunlar yönetim ve yargı fonksiyonlarının belirginleştiği özelliklerdir. Divan-ı Hümayunda ki bir takım mekanizmalar devletin (=padişahın) güçlerini kullanırlardı. Üç önemli mekanizma vardı. Bunlardan birincisi vezirlerdi. En önemli kişisi Vezir-i azam’dır. Daha sonra vezirler gelirdi. Bunlar vezir-i azam’ın altında birinci derecede vezirler ve ikinci, üçüncü şeklinde derecelendirilmişlerdi.

………………………………………………………………………………………………….

* Enderun’da harem adıyla anılan bir bölüm bulunurdu. Kul Sistemi içerisinde yetiştirilecek kadınlar ve padişahın hanımları vardı. Diğer bölümler gibi burası da bir okul görevini görmekteydi. Sarayın hizmetinde olan Baltacılar Ocağı, Mutfak, Marangozhane ve terzilerde bulunurdu. Sarayın özel gelir kaynakları vardı. Bunlara Havas-ı Hümayun denirdi. Buradan gelen gelirler kalabalık olan sarayın giderlerinde kullanılırdı.

* Gulam meselesi ve savaşta elde edilen 1/5 ganimet daimi ordunun yaratılmasını zorunlu kılmıştır. Savaş esirleriyle ordu olmayacağına göre devşirme sistemi yaratılarak ordu oluşturulmuştur.

Bu vezirlere Ehl-i Örf denilmiştir. İkinci mekanizmayı Beylerbeyleri oluştururdu. Beylerbeyi de divan üyesi olup XVI.YY’ın sonlarına doğru sayıları 2 den 32’ye yükselince beylerbeyleri divandan çekilmişlerdir. Kadıaskerlerden Anadolu daki kadıların özlük işlerini takip edene Anadolu Kadısı denirdi. Kadıaskerler divanda Ehl-i İlmi oluştururdu. Bunlar fetva verir, kaza ve tedris işlerine bakardı. Üçüncü mekanizma ise Ehl-i Kalemdir. Divan-ı Hümayun’un küttap sınıfı buradaydı. Maliye ve bürokrasi alanında faaliyetler sürdürür devletinin önemli fonksiyonlarını oluştururlardı. Maliyeye Defterdar bakardı. Anadolu ve Rumeli Defterdarı olarak ayrılmışlardı. İş ve işlemlerin daha kolaylaştırılması amacıyla böyle bir bölünmeye gidilmiştir. Yazışmaları yöneten –bürokrasinin başında Nişancı* bulunurdu. Nişancı, örfi hukuku çok iyi bildiğinden Tımar Sisteminden sorumlu olup aynı zamanda divan katiplerinin de başındaydı. Nişancıya bağlı Reis’ül-küttab vardı. Reis’ül-küttab’ın sorumluluğunda katipler üç odaya ayrılmışlardı. Bunlar Beylikçi Kalemi, Tahvil Kalemi ve Ruus Kalemidir. XVIII.YY’da bunlara Amedi kalemide dahil oldu.Divan-ı Hümayun’da görüşülen konular padişahın ağzına çevrilir ve karar bağlanırdı. Divana gelen şikayetlerde görüşülür ve karara bağlandıktan sonra bunlarda padişahın emrine dönüştürülürdü.

Beylikçi Kaleminde çok sayıda katip bulunurdu. Divan-ı Hümayunda görüşülen konular mühimme defterlerine kayıt edilirdi. Bunlarda padişahın hükmü ile yazılırdı. Kalemin başında Beylikçi bulunurdu altındaki ikinci derecedeki katibe halife denirdi. Şikayet sahipleri ferman alan şikayetçiler kaleme bir rüsum vermek zorundaydılar. Bu rüsumun bir kısmı katiplere bir kısmı da nişancıya verilirdi. Reis’ül-küttap padişahın huzuruna çıkmazdı. Kalemin en üst sorumlusu olarak nişancı padişahın huzuruna çıkardı. Daha çok tımar konuları görüşülürdü. Tahvil ve Ruus Kalemlerinde padişah adına yapılacak tasarrufları ve atamaların yazışmaları yapılırdı. Tahvil Kaleminde yüksek örf mensuplarının tahsis ve özlük işlerini görürdü. Ruus Kalendi ise daha alt düzeydeki devlet görevlilerinin işlerine bakılırdı. Amedi Kalemi XVIII.YY’da kuruldu daha çok Beylikçi Kalemine yardım etmek fonksiyonu vardı. Bu günkü anlamda evrak kayıt bürosu görevini görmekteydi.Divan-ı Hümayun’da terhis edilen özetler padişaha bildirilirdi. Divan-ı Hümayundaki bütün görevliler arzda padişaha kendi alanları ile ilgili konuların terhislerini bildirmek zorundaydılar. Bundan dolayı her divan azasının birde terhisçisi bulunurdu. Terhisini üzerine el yazısı ile beyan bulundurulduğunda terhis Hatt-ı Hümayuna dönüşürdü.

………………………………………………………………………………………………

Osmanlı Devleti’nde XV. Ve XVI.YY’a kadar sadrazamlığa Ehl-i Örf mensupları getirilirken daha sonra bu makama nişancı veya küttaplık yapmış olanlar getirilmeye başlandı.

Hiç yorum yok: